HIV/AIDS HASTALIĞINDA GÖRÜLEN RUHSAL SORUNLAR, HIV (+) ÇOCUK VE ERGENLER
Prof.Dr.Z. Bengi SemerciYeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Prof.Dr.Z. Bengi SemerciYeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
HIV/AIDS direkt olarak merkezi sinir sistemini etkiler. Bu nedenle nörolojik ve psikiyatrik bulgular sık görülür. Bazen ilk semptomlar psikiyatrik semptomlardır. Hem hastalığın doğasından hem de bu tür ek görülen semptomlardan dolayı HIV (+) hastaya yaklaşım önem kazanır.
HIV/AIDS hastalığı doğası nedeniyle daha test sonucu kişinin eline geçmeden özel yaklaşım gerektiren bir hastalıktır. Kişiye HIV(+) olduğu haberi verilirken sadece bir hastalık tanısı söylenmemektedir. Gerçekte verilen haber;tam kür sağlayacak tedavisi olmadığı için öleceği, kalan yaşam süresini fiziksel yetersizlikler ve diğer enfeksiyon benzeri ek sorunlarla mücadele ederek geçireceği, ailesi, en yakın arkadaşları, iş çevresi ve tüm toplum tarafından red edilme olasılığının çok yüksek olduğunu, hastakığı başkalarına bulaştırmış olabileceğini bulaştırmadıysa da riskin lbüyük olduğunu veren bir haberdir. Çoğu kez geçmişlerinde yaşadıkları olaylar nedeniyle sonucu tahmin edebilecekleri halde laboratuvar sonuçlarıyla hastalık doğrulandığında hastalar aşırı kaygı duyarlar. Genel olarak danışanlara hastalık ve tedavisi hakkında kesin olarak bilgiye sahip olmadan bunu başkalarıyla paylaşmaması önerilir. Sorulacak sorulara uygun ve yeterli yanıtları verebilecek kadar hastalık hakkında bilgisi olması gerekir. Hasta olumlu ve olumsuz tepkilere hazırlanmalıdır. Yani hastanın kendisinin olduğu kadar, başkalarının da tanıyı duyduğu zaman verecekleri tepkilere hazır olması önemlidir.
Kronik ve ölümcül bir hastalık olaması nedeniyle diğer benzer hastalıklarda görülen ruhsal tepkiler HIV/AIDS hastalarında da izlenmektedir. Tanıyı öğrenmeyi genellikle şaşkınlık ve inkar izler. Hastalık hakkında çok bilgileri olmayan, ancak tedavi edilemediği ya da ölümcül olduğunu duydukları, üstelik ölüme giden yolunda acılı ve zor olacağını öğrenen hastalar tanıyı kabul etmeyerek hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirler. Hastalığın inkarı diğer kronik ve ölümcül hastalıklarda sadece hastalığın tedavisinde gecikmeye yol açabilirken, HIV/AIDS hastasının hasta olduğunu kabul etmemesi ve yaşamını sağlıklı bir birey gibi sürdürmesi hastalığın diğer kişilere bulaşmasına neden olabilmektedir. İkici evre öfke ve isyandır. HIV/AIDS hastalarında hastalığı alma yolu öfkenin yönelimini etkileyebilmektedir. Habersiz olarak cinsel ilişki sonrası hastalanan bazı hastaların bu öfkeleri nedeniyle hastalığı başkalarına bulaştırdıkları gözlenen davranışlardandır. Bu devreleri üzüntü ve depresyon izler. Daha sonra gelmesi beklenen evre hastalığı kabullenmedir. HIV/AIDS hastalığı bu aşamalarda da diğer hastalıklardan farklılıklar gösterir. Tanının öğrenilmesi ile başlayan yakın çevrenin tepkileri, hastalığın bulaşacağı korkusu ile uzaklaşmaları depresyonu arttırmaktadır. Cinsel partnerin ya da aynı yaşam tarzını paylaştığı arkadaşların kaybı yasla birlikte depresyonun derinliğini etkiler.
HIV'in direkt olarak beyne olan nörotoksik etkisi sonucu oluşan çeşitli nörolojik sorunlar vardır. HIV/AIDS hastalarında nörolojik sorunlar %40-50 oranında görülür. En çok görülen nöropsikiyatrik komplikasyon ise ensefalopati ve demanstır. HIV(+) hastalarda demans görülme oranı %20 civarındadır. Ensefalopatiyi genellikle demans takip eder.
HIV/AIDS ile ilişkili bir psikiyatrik sorunu olanlar için tedavi, bulunan semptomlara ve AIDS hastalığının o sıradaki durumuna göre değişir.Genelde HIV (+) hastalarda kendini suçlama, benlik saygısında azalma ve ölüme ilişkin düşünceler görülür. HIV (+) hastaların değerlendirilmesi cinsel tutumları, madde kullanım durumu, psikiyatrik geçmiş öyküsü ve destek sistemlerinin varlığı araştırılarak yapılmalıdır.
Depresyon : Depresyon HIV/AIDS’in getirdiği ruhsal sorunlar içinde en sık görülenidir. Normal popülasyondan %40 daha fazla görülür. HIV/AIDS hastalarında tanı koymada zorluklar vardır. Somatik yakınmaların depresyonamı yoksa hastalığama ait olduğunu ayırt etmek zordur. Psikiyatrik semptomlar hasta ve çevresi tarafından hastalığın bulgusu olarak algılanabilir. Ayrıca çoğunlukla tek psikiyatrik tanı olmaması da tanı koymayı zorlaştırır. Depresyon daha çok ilk tanı konulduğunda ve demansın başlangıcında yoğunlaşmaktadır.
Bunaltı Bozuklukları : %2-38 oranlarda görülmektedir. Genellikle diğer durumlara eşlik eder.
İntihar Girişimi : HIV/AIDS hastalarında intihar riski normal kontrollerden 10 kat fazladır. Depresyon, demans, deliryum, eşcinsellik ve madde kullanımı riski arttırmaktadır. HIV(+) olduğunu öğrendikten sonra ve yakın bir zamanda HIV/AIDS'li bir arkadaşın kaybından sonra ihtihar oranları artmaktadır. Hastalıkta dalgalanmalar, sosyal çıkmazlar, maddi sorunlar riski arttırır. Çoğu HIV (+) kişi intiharı düşünür. Önemli olan bu düşüncenin hastanın gelecek kontrolünü elinde tutmak için mi yoksa depresyon nedeniyle kendine zarar vermek amacıyla mı bu düşünceye sahip olduğunu belirlemektir.
Madde Kullanımı : Genellikle madde kullanımı hastalık öncesi döneme dayanır. Hastalıkla birlikte madde kullanımı başetme yöntemi olarak kullanımı nedeniyle artabilir. Madde kullanımı yaşam süresini azaltmanın yanı sıra bulaşma riskinide arttırır.
HIV/AIDS hastalığı doğası nedeniyle daha test sonucu kişinin eline geçmeden özel yaklaşım gerektiren bir hastalıktır. Kişiye HIV(+) olduğu haberi verilirken sadece bir hastalık tanısı söylenmemektedir. Gerçekte verilen haber;tam kür sağlayacak tedavisi olmadığı için öleceği, kalan yaşam süresini fiziksel yetersizlikler ve diğer enfeksiyon benzeri ek sorunlarla mücadele ederek geçireceği, ailesi, en yakın arkadaşları, iş çevresi ve tüm toplum tarafından red edilme olasılığının çok yüksek olduğunu, hastakığı başkalarına bulaştırmış olabileceğini bulaştırmadıysa da riskin lbüyük olduğunu veren bir haberdir. Çoğu kez geçmişlerinde yaşadıkları olaylar nedeniyle sonucu tahmin edebilecekleri halde laboratuvar sonuçlarıyla hastalık doğrulandığında hastalar aşırı kaygı duyarlar. Genel olarak danışanlara hastalık ve tedavisi hakkında kesin olarak bilgiye sahip olmadan bunu başkalarıyla paylaşmaması önerilir. Sorulacak sorulara uygun ve yeterli yanıtları verebilecek kadar hastalık hakkında bilgisi olması gerekir. Hasta olumlu ve olumsuz tepkilere hazırlanmalıdır. Yani hastanın kendisinin olduğu kadar, başkalarının da tanıyı duyduğu zaman verecekleri tepkilere hazır olması önemlidir.
Kronik ve ölümcül bir hastalık olaması nedeniyle diğer benzer hastalıklarda görülen ruhsal tepkiler HIV/AIDS hastalarında da izlenmektedir. Tanıyı öğrenmeyi genellikle şaşkınlık ve inkar izler. Hastalık hakkında çok bilgileri olmayan, ancak tedavi edilemediği ya da ölümcül olduğunu duydukları, üstelik ölüme giden yolunda acılı ve zor olacağını öğrenen hastalar tanıyı kabul etmeyerek hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirler. Hastalığın inkarı diğer kronik ve ölümcül hastalıklarda sadece hastalığın tedavisinde gecikmeye yol açabilirken, HIV/AIDS hastasının hasta olduğunu kabul etmemesi ve yaşamını sağlıklı bir birey gibi sürdürmesi hastalığın diğer kişilere bulaşmasına neden olabilmektedir. İkici evre öfke ve isyandır. HIV/AIDS hastalarında hastalığı alma yolu öfkenin yönelimini etkileyebilmektedir. Habersiz olarak cinsel ilişki sonrası hastalanan bazı hastaların bu öfkeleri nedeniyle hastalığı başkalarına bulaştırdıkları gözlenen davranışlardandır. Bu devreleri üzüntü ve depresyon izler. Daha sonra gelmesi beklenen evre hastalığı kabullenmedir. HIV/AIDS hastalığı bu aşamalarda da diğer hastalıklardan farklılıklar gösterir. Tanının öğrenilmesi ile başlayan yakın çevrenin tepkileri, hastalığın bulaşacağı korkusu ile uzaklaşmaları depresyonu arttırmaktadır. Cinsel partnerin ya da aynı yaşam tarzını paylaştığı arkadaşların kaybı yasla birlikte depresyonun derinliğini etkiler.
HIV'in direkt olarak beyne olan nörotoksik etkisi sonucu oluşan çeşitli nörolojik sorunlar vardır. HIV/AIDS hastalarında nörolojik sorunlar %40-50 oranında görülür. En çok görülen nöropsikiyatrik komplikasyon ise ensefalopati ve demanstır. HIV(+) hastalarda demans görülme oranı %20 civarındadır. Ensefalopatiyi genellikle demans takip eder.
HIV/AIDS ile ilişkili bir psikiyatrik sorunu olanlar için tedavi, bulunan semptomlara ve AIDS hastalığının o sıradaki durumuna göre değişir.Genelde HIV (+) hastalarda kendini suçlama, benlik saygısında azalma ve ölüme ilişkin düşünceler görülür. HIV (+) hastaların değerlendirilmesi cinsel tutumları, madde kullanım durumu, psikiyatrik geçmiş öyküsü ve destek sistemlerinin varlığı araştırılarak yapılmalıdır.
Depresyon : Depresyon HIV/AIDS’in getirdiği ruhsal sorunlar içinde en sık görülenidir. Normal popülasyondan %40 daha fazla görülür. HIV/AIDS hastalarında tanı koymada zorluklar vardır. Somatik yakınmaların depresyonamı yoksa hastalığama ait olduğunu ayırt etmek zordur. Psikiyatrik semptomlar hasta ve çevresi tarafından hastalığın bulgusu olarak algılanabilir. Ayrıca çoğunlukla tek psikiyatrik tanı olmaması da tanı koymayı zorlaştırır. Depresyon daha çok ilk tanı konulduğunda ve demansın başlangıcında yoğunlaşmaktadır.
Bunaltı Bozuklukları : %2-38 oranlarda görülmektedir. Genellikle diğer durumlara eşlik eder.
İntihar Girişimi : HIV/AIDS hastalarında intihar riski normal kontrollerden 10 kat fazladır. Depresyon, demans, deliryum, eşcinsellik ve madde kullanımı riski arttırmaktadır. HIV(+) olduğunu öğrendikten sonra ve yakın bir zamanda HIV/AIDS'li bir arkadaşın kaybından sonra ihtihar oranları artmaktadır. Hastalıkta dalgalanmalar, sosyal çıkmazlar, maddi sorunlar riski arttırır. Çoğu HIV (+) kişi intiharı düşünür. Önemli olan bu düşüncenin hastanın gelecek kontrolünü elinde tutmak için mi yoksa depresyon nedeniyle kendine zarar vermek amacıyla mı bu düşünceye sahip olduğunu belirlemektir.
Madde Kullanımı : Genellikle madde kullanımı hastalık öncesi döneme dayanır. Hastalıkla birlikte madde kullanımı başetme yöntemi olarak kullanımı nedeniyle artabilir. Madde kullanımı yaşam süresini azaltmanın yanı sıra bulaşma riskinide arttırır.
AIDS, ÇOCUKLAR VE ERGENLER
HIV (+) çocuk kavramı ülkemize çok uzak görünürken, yakın zamanlardaki haberler çok yakınımızdan gelmeye başladı. HIV (+) çocuklar vardı ve okula gitmeleri, oyun oynamaları, kısaca aramızda yaşamaları gerekiyordu. Oysa bunun için hazırlıklı değildik. Tüm dünyada bu çocukların sayısı artmaktadır. Hastalığın fiziksel sorunlarının, tedavinin yan etkilerinin yanı sıra HIV (+) çocuklar; dikkatsizlik, kolay uyarılabilirlik (impulsivitiy), depresyon, kaygı ve uyum bozuklukları yaşamaktadırlar. Ayrıca bu çocuklar benlik saygısı ve kendine güven kaybı açısından büyük risk altındadırlar. Karşılaştıkları kabul edilmeme, soyutlanma gibi sosyal sorunlar da tüm bu semptomları arttırmaktadırlar. Bu çocuklar için en iyi tedavi olabildiği kadar çok aktiviteye katılmalarıdır. Yani okula gitmeleri, arkadaşlarıyla birlikte olabilmeleri çok önemlidir.
HIV(+) bir anne ya da babaya sahip olmak hamilelik ve doğum sırasında HIV ile enfekte olma dışında da riskler taşımaktadır.Doğum öncesi tedaviler HIV (+) doğan çocuk sayısını azaltsa da, yaşam süresini uzatıp, kalitesini arttırsa da, ailelerinin hastalıkları ve ölümleri nedeniyle HIV binlerce çocuk ve ergeni etkilemektedir. Kendileri HIV(+) olmayan ama HIV(+) aileye sahip çocuklar bunun getirdiği toplumsal sorunların hepsini onlarla birlikte göğüslemek zorunda kalmaktadır. Virus taşımasalar bile, aileleri nedeniyle HIV(+) çocukların yaşadığı soyutlamayı ve onun getirdiği ruhsal sorunları yaşamak zorunda kalmaktadırlar.
Cinsel ilişki yaşının gittikçe küçüldüğü bir ülkede, ergenlerin yeterli cinsel bilgi donanımına sahip olamadıkları da düşünüldüğünde HIV/AIDS hastalığının bu grup içinde yayılım riskinin büyüklüğü anlaşılabilir. Aynı zamanda madde kullanımının da ergen grubundaki artış riski daha çok arttırmaktadır. Cinsel ilişki kurmanın yoğun ve kontrolsüz olduğu ergenlik döneminde AIDS hastalığının artması, yaygınlaşmayı arttıracaktır. Yapılan çalışmalar bu yaş grubunun sonuçları birlikte oldukları kişilerden saklama eğiliminde olduklarını göstermiştir. Benzer şekilde madde kullanımı sırasında enjektör paylaşımı da daha fazladır. Bu nedenlerle ergenlerin bedenleri, cinsellik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma için eğitilmeleri çok önemlidir.
HIV(+) bir anne ya da babaya sahip olmak hamilelik ve doğum sırasında HIV ile enfekte olma dışında da riskler taşımaktadır.Doğum öncesi tedaviler HIV (+) doğan çocuk sayısını azaltsa da, yaşam süresini uzatıp, kalitesini arttırsa da, ailelerinin hastalıkları ve ölümleri nedeniyle HIV binlerce çocuk ve ergeni etkilemektedir. Kendileri HIV(+) olmayan ama HIV(+) aileye sahip çocuklar bunun getirdiği toplumsal sorunların hepsini onlarla birlikte göğüslemek zorunda kalmaktadır. Virus taşımasalar bile, aileleri nedeniyle HIV(+) çocukların yaşadığı soyutlamayı ve onun getirdiği ruhsal sorunları yaşamak zorunda kalmaktadırlar.
Cinsel ilişki yaşının gittikçe küçüldüğü bir ülkede, ergenlerin yeterli cinsel bilgi donanımına sahip olamadıkları da düşünüldüğünde HIV/AIDS hastalığının bu grup içinde yayılım riskinin büyüklüğü anlaşılabilir. Aynı zamanda madde kullanımının da ergen grubundaki artış riski daha çok arttırmaktadır. Cinsel ilişki kurmanın yoğun ve kontrolsüz olduğu ergenlik döneminde AIDS hastalığının artması, yaygınlaşmayı arttıracaktır. Yapılan çalışmalar bu yaş grubunun sonuçları birlikte oldukları kişilerden saklama eğiliminde olduklarını göstermiştir. Benzer şekilde madde kullanımı sırasında enjektör paylaşımı da daha fazladır. Bu nedenlerle ergenlerin bedenleri, cinsellik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma için eğitilmeleri çok önemlidir.